altı çizili cümleler

Hayatta en çok neyi özlüyorsun diye sorsalar, gülüşleri diye yanıtlarım. Yüzümden eksiltmemeye çalışsam da, karşıdaki insanın hissettirdiği gülüşe gülümsemek, benim için daha da fazla kıymetli olmuştur. Bu yüzden yüzleri hep gülümseyen dostlar edinmeye gayret gösterdim. Ama dostlar harici hep belirli dönemlerde, belirli bir insanın içimi ısıtıcı farklı oldu. O yüzden, o sıcak gülümsemeleri daha çok özlerim. Misal, uzun süredir kırılgan duyulan bir ses, gülümseyişi hissettirince, kalbinize ışık dolar. Ben o ışık için yaşayanlardan ve daima bunu arayanlardan oldum. Bu yüzden bulunduğum bu kısıtlı ve vakit geçmeyen alanda, bunlardan eksik olmanın huzursuzluğunu taşıyorum. Sevdiğim güzel bir söz gibi; “Hep bir şey eksik gibi ve hep bir şey yarım ve hep bir şey yok artık sanki. Ne bir ışık var, ne de bir şarkı artık sokaklarında bu kaybetmiş şehrin.” Bu koca şehre gelip, yalnız hissetmek – hele de böyle kısıtlı bir alanda – zor geliyor. Ama ilk kez günleri, dakikası dakikasına geçirmeyi öğreniyorum. Hızla akıp giden vaktin, yavaşlayıp kalbimde atışını izliyorum. Saniyelerin nasıl geçemeyebileceğini, nefes almanın zorlaşmasını, soğuğu ve hayal kırıklıklarını öğreniyorum. Yıllardır tek başıma geçirdiğim vakitlerin ise ödülünü alabiliyorum. Diğer tüm insanların aksine, yalnız kaldığım anlardan çekinmiyorum. İlk kez sadece ve öylece duruyorum ve bulutların süzülüşünü seyrediyorum. Dünya dönüyor, zaman akıyor ve ben yine büyüyorum. Geriye dönük hatalarımı görüp üzerine rahatça düşünebiliyorum. Ama hatalı olmadığım şeylerin altını da çizip, kırılganlığımı bi kenara saklıyorum. Çünkü duyduğum ve gösterdiğim saygı benliğimi bile aşıyor. Fazlaca susup, az vakitte çok büyümüşüm ve tüm geçmişim böyle sürmüş. İlk kez bu kadar sessiz bir boşlukta kalıp, kendisini izleyince fark ediyor insan. Yarım olan, yarım kalan her şeye rağmen mutlu anları daha renkli görebiliyorum. Geriye kalan her şeyse gri.. Yalnızlığın altı çizilmişçesine silik ve kırılgan. Ama insan geçmişi artık rahat bırakabilmeyi, düşünmemeyi burada öğreniyor. 2 saatlik kimsenin olmadığı, doğa sesleri ve nefesinle baş başa kaldığın anda öğreniyorsun. Hayatın ve zamanın ne kadar büyük ama insanın bir o kadar küçük olduğunu öyle anımsıyorsun. Neler olamayacağını görüp, neleri başaracağını görebiliyorsun. Unutma, sen bu hayatta ufak bir virgülsün fakat; virgüller değiştirir, cümlelerin anlamlarını..

13/12/13 – 20:02 | Metris / İstanbul

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

six + 18 =