hep böyle değildim

Ben hep böyle değildim aslında.

Sanırım depresif hallerin tapusunu almam, gerekenden biraz fazla uzun sürdü. Hayata karşı umutlarını taşıyan biriyken, karmaşanın içinde nedense çok fazla şeyin elimden düşüşünü izledim. Açıkçası bir anlamda eğlenmeyi severdim. Fakat galiba yeniliklerin içinde çok fazla geride kaldım. Bunda kendimle aramın hiç olmaması da etkili tabii ki. Kendimle ilgili kopuşumun başlangıcıyla; insanlardan kopuşumun eş değer dönemlerde başlaması da olayı daha az karmaşık hale getiriyor. İnsanların sorumsuzluklarından tut, anlayışsızlıklarına kadar fazlaca uzayan süreçte, kendime pekte fazla yer edinemedim. Sahte gülümsemeler ardında kaybolurken; sonun başlangıcına nedense tanık olamadım. Nerede nasıl yürüğümü bilemediğimden, bunca karmaşanın ortasında çok fazla düşüşler yaşadım. Yerden kalkıp, karanlık sokaklarda yürüdüm ama günün doğuşunu maalesef hiç izleyemedim. Belki de burası da 6 ay geceyi yaşıyoruz misali karanlığa alıştığımdan, güçlüce aydınlığı çağıramadım. Sanırım tüm bu yorgunluklarla uğraşırken, insanlara tahammül edememek ve bunun ardından kendimi onlara karşı kapatmak daha kolayıma geldi. Sebebini bilemiyorum. Bildiğim tek şey insanların birbirine benzediği, benimde bazen onlardan biri haline dönüştüğüm hatta korktuğum gerçeği. Yalan bir dünyanın, köşede oturan yedek oyuncularına döndük; biraz isteyerek, biraz da istemeden.. Bu açıdan baktığımda, attığım sağlam adımlardan hiç geri dönmeyen biri oldum. Kendi benliğime, ruhuma dair yaptığım tüm bu saygısızlıklarıma ve hatalarıma rağmen, verdiğim sözlerden dönmemeyi seçtim. Bir tek zayıflama konusunda tutamıyorum, o da kendime en büyük saygısızlığım zaten.

Esasında neden hep kafamda bu kadar depresif bir dünya yer alıyor ve neden beni bu kadar çok yoruyor hala bilmiyorum. Sebebini sorgulasam da cevap bulamadığımdan, bu sorgulama halini yarıda bıraktım. Fakat artık ne insanlara güvenim var, ne de onlara güven vermeye çabalayacak gücüm var. Bu yüzden hayatın bir kısmına dair beklentilerimi sorguluyorum ve insanlara bakıyorum; sonuç olarak ne ben bazısının yanına yakışıyorum, ne de bazısı benim yanıma yakışıyor. Durup uzaktan izliyorum: kimse susmuyor, herkes konuşuyor! Kendi kendime; “kimse dinlemiyorken anlaşılma çabası neden?” diye soruyorum. Gerçek olan anlaşılmak mıdır, yoksa anlamak mıdır sorunsalları arasında kayboluyorum. Ama bildiğim şey şu; sadece anlamak değil anlaşılmakta aslolan. Sadece anlayan kısımda yer aldığınızda, anlaşılamadığınız bir yaşam çizgisinde tutunacak pek fazla dalınız olmuyor. Tam tersinde de sonuç aynı.

Anlaşılmadan kayıp çizgiler üstünde yürümek en güzeli sanırım.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

six + fourteen =