ilk masal

Daha önce de buralarda bahsetmiştim galiba. Ben sevmeyi cidden bilmiyor olabilirim. Ya da zaman içerisinde sevgi anlayışım öyle çok değişti ki, karşımdakinin görebileceği bir şekilde aktaramıyorum. Elbette ki karşımdaki insanın bunda herhangi bir kusuru yok. Tüm insanlara olan inançsızlığım, kızgınlığım; sevgimi paylaşırken bile sorun çıkartabiliyor. Ama doğrusunu öğrenmek için fazlaca çabalıyorum..

Büyüdükçe değişimin bu kadar ağır olabileceğini hiç ama hiç düşünmezdim. Çünkü ben hiç büyümek istemedim. Ya o saf ve salak çocuk kalacaktım, ya da bana sunulan yağda kavrulacaktım. İkisinin de arasında yaşamaya çalışmak öyle çok yormuş ki, gücüm sona erip, sona yaklaştığımda fark ettim, ne kadar kaybolabildiğimi. Saflığımdan çok ödün verip, arada yağlardan kavrulan parçalara dönüşmüşüm. Çünkü zaman içerisinde çok parçalandım. Bütün tutmaya çabaladığım tüm her şey parçalanmaya devam etmişti. Tek bir parçayı bir kenara, en derine saklayıp, diğerlerinin parçalanmasına da müsaade ettim. O yüzden parçalanan bölümlerin bir kısmının yanışı kaçınılmaz oldu..

Sakladığımı bile bilmediğim parçaysa yıllar sonra gün yüzüne çıktı.. Tutunmaktan kaçınıp, vaktimin daraldığını hissetmek kötüydü. Belki de çok korktum. Bilmiyorum, yıllar sonra ilk kez kendimi aktaramaz haldeyim. Kelimesizliğin dibine ulaşmış, kıyıda köşede sakladığım cümlelerim artık kendimi anlatmaya yetmiyor..

Korkmadan adım atmak yürümek o kadar zor ki, kurulan büyünün bozulma düşüncesi.. Ama düşünmemek en güzeli olduğunu görebildim. Hayatımda çok uzun zamandır ilk kez huzuru hissettim, hem de en gerçeği ve en net haliyle. Sadece huzur hissetmek zaten benim yıllardır beklediğim şeydi. Huzurun yanında sevilmek, o kokuya hasret yaşamın bir anda sonlanması.. Kalbime, ruhuma sinen o ruh nasıl huzur katmadan durabilirdi ki..

Fakat bazen istemeden hatalar yapılabiliyor. Ve işin zor tarafı istemeden buna zarar verebilen ben olmam bazen artık kendimi anlayamadığımın da bir göstergesi. Daha öncesinde de varmıştır bu kötü şeyler belki ama kendi içimde su üzerine çıkmamıştı. Artık kalbimin büyüsü bozulmuş, elmasın kırılmaya başladığını hisseder gibi oldum. Ellerim hiç bu kadar karanlık olmamıştı, dokunduğumda karanlık bir parmak izi çıkartan hale dönüşmesini görmek bile insana koyuyor. Daha önceden kanamış ve kanayan yerleri daha ne kadar kanatabilir ki insan? Hangi his tüm kırılan yerleri onarabilir ki..

Hayat amacım, kırılan yerleri düzeltmek değil miydi ki zaten? Bu zamana dek o kadar çok kırılmışken, şimdi bir şekilde istemeden kırmış olmam, üzerime yıllardır sinen yalnızlığın, kötü dokunuşunu değiştirmeye gücü yeter mi? Bilmiyorum ki, ben yıllardır hep ve her şeyde kendimi zaten suçlarken, çok farklı bir şey, istemeden kırabilecek olmayı kendimden hiç beklememiştim. Ama yine de değişebilecek şeylerin, kişilerin yanında, değişebileceğimi görebiliyorum. Ki sözler verilir bazen ve hayatta benim için sözler çok önemlidir. Kendi sözümü tutmaksa en uç noktası..

Aslında ilk defa düşüncelerimi tam olarak anlatamıyorum. İşin kötü yanı, yıllardır ilk kez gözümü karartıp, ne olacaksa olsun diyerek, seviyorum diyebildiğim bir yaşamdayım. Ama artık gülümsemiyor yüzüme sonbaharın renkli yüzü. Güneş eski parlaklığını kaybetmiş, bulutların bile artık olmadığı bu şehirde, Ankara’da, belki de kızgın sevilebilmenin, yalnızlığını yaşıyorum. Keşke tüm kızgınlıkları ya da istemeden yapılan yanlışları silebilecek bir süpürgem olsaydı. Kendi hayatım bu kadar dağınıkken orayı fazlaca temiz tutmak tek isteğim olabilirdi.

Hala devamını yaşamak istediğim kocaman bir masal var önümde.. İlk’in hikayesi. Bana Ankara’yı özlemle sevdiren nefesin hikayesi.. Hiç sevemediğim evimin, duvarlarını dolduran güzel kokunun hissi. Tüm yalnızlığın içinde belki bir arada, belki biraz uzak kalan bir yaşamın tam ortası. Bana özel bir hikâyenin, benden tarafta olan, durmak zorunda olan sessiz tarafı. Belki hiç bitmeyecek bir masalın dipnotlarına katılan, anlaşılamayan cümleler gibi..

Yaşanan bu masal, hatalara ve yorgunluklara rağmen belki de en gerçeğin hikâyesidir. Biliyorum ki masallar hep güzel sonla biter. Ve inanıyorum ki elmas kalpli prens, sevdiğine hep kavuşur.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

6 + 8 =