kırıntılar

Hayatım boyunca hiçbir şekilde adını görmek istemediğim insanlar ve temizleyip, arınmak istediğim çok fazla hayat kırıklığı var. Çünkü bunlar artık beni ben yapan şeyler değil, benliğimi benden çalan şeyler bütününü oluşturuyor… Bunca kırıntının parçalarını birleştirmek, binlerce taşlık domino oluşturmaktan farksız hale geldi. Nereden toparlamaya çalışırsam çalışayım, bir rüzgâr oluşturduğum tüm taşları devirmeye başlıyor. Tekrar başa sarmak ise beni hiç olmadığı kadar çok yoruyor.

Kelimelerin manasını yitirmeye başladığı bir dönemin kenarından düşmeden geçmeye çalışıyorum. Ellerimde ne eskisi kadar hayallerle yüklü bir düş dünyası var, ne de kendimi anlatabilecek kadar kelimem var. Bütün cümlelerim sahte dünyalar ardında savrulup boşluğa karışırken, elimde tutmaya çalıştığım birkaç kelimenin savrulmasını hala ve hala engellemeye çalışıyorum. İçeride çok farklı bir dünya var ve bu dünyada kıyametler kopmaya devam ediyor. Tepelerden yuvarlanan kocaman parçaların altında ezilmemek için kenarlara tutunuyorum. Kendi hayatımın, kıyılarında yaşıyorum.

Artık güzellik algısı kocaman bir yanılgıya dönmüş, sahte maskelerin ve gülümsemelerin gerçekliğe dönmesiyle birlikte, artık iyice kaybolunan bir karanlığa sahibim. Garip olan şeyse, benliğimin zorla tutunduğu bir karanlık olduğu gerçeği. Güzellik algısı “hmm”lardan oluşan bir yapıya dönüşmüşken, aşk gerçeğinin hatırlanmayacak kadar çok uzakta oluşu ise beni fazlaca düşündürüyor. Gerçekten aşık olup karşılığını almanın üzerinden 7 sene geçmiş. Ardından dökülen yapraklarsa, erişilen olgunluğun meyvelerini tüketmek için çırpınan sokak çocukları tarafından talan edilişinin bir göstergesi. Güzel anıların anlatılabileceği hiç ara evreleri barındırmadan, sadece başkalarına dert yanılan hayat kırıklarından ibaret bir anlatıma dönüşmüş. Belki de bu yüzden hayatın kendisine hala adım atamıyorum.

25 yaşından artık iyice gün çalıyorum. Bu zamana kadar geçirdiğim ömrün, çoğundan şüphe eder haldeyim. Yanlış kararların, yanlış sonuçları arasında kalmanın ağırlığını taşıyorum. Bunlar için yüzsüzlük yapıp başkalarında da suç bulmuyorum. Hayata ve seçimlere karşı suçun en büyüğünün kendimde olduğunu kabul edeli çok oldu. Belki de bu kadar çok sonbahar insanı olup, yanlış baharlara sürüklenmek kaderimdi. Belki de bu yüzden, uzaktan fazlaca anlaşılabilir gözüküp, yakınlaştıkça karşısındakini karanlığın içine çekebilecek ve tüm yaşam enerjisini sömürebilecek kadar güçlü bir anlaşılmazlığına sahip olmama rağmen, kimseyi bunu yaşamak zorunda bırakmamayı seçmek, kendime karşı en büyük öğretim oldu. Bu yüzden kapımı çalanları itip, yalnızlığa sürüklenmek en büyük huzurum. Bildiğim şey, ne kimsenin buradan çıkarmaya yetecek ışığı var, ne de benim buradan çıkmaya yetecek gücüm var. Tıpkı kendime anlattığım masallar gibi, belki de tüm yanılsamanın sabit noktası budur…

Benim için artık;
uyumak için erken, aşık olmak için geç bir vakit.

3 yorum

  1. ” Kendi hayatımın, kıyılarında yaşıyorum. ”
    Yüreğine sağlık, klasik olarak söylenir ya tercüman oldun diye, tam da öyle oldun .

  2. bazı cümleleriniz dikkatimi çekti ve yorum yapmama sebep olacak kadar güzeller..
    “yanlış kararların, yanlış sonuçları arasında kalmak.”

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

one × three =