sabah olunca yıldızlar ağlarmış gecenin yokluğunda,
kaybolurlarmış ortadan..
özlerlermiş ve tüm gün güneşin batmasını beklerlermiş..
gece olduğunda ise,
sımsıkı birbirlerine sarılıp,
hiç günün ağarmamasını dilerlermiş.
sabah olduğunda hallerine üzülseler de,
yine gece olacağı için sevinirlermiş.
fakat sorun şu ki,
gece olduğunda sabah olacak diye üzülmek yerine,
o günü nasıl güzel geçirebiliriz diye düşünmektelermiş.
ve bunu başarırlarmışta..
ne zaman ki bunu düşünmeyip,
kötüsünü düşündüklerinde;
bulutlar sararmış etraflarını,
kara kara bulutlar..
hallerine çok üzülürlermiş,
sabaha kadar ağlarlarmış.
bazen o kadar üzülürlermiş ki;
güneş bile doğmak istemezmiş.
damlaları bitene kadar dökerlermiş gözlerinden yaşları..
ta ki; yeniden gece olana dek..
…
bütün bunları izleyen boş gözlü insanlar da yaşarmış dünyada..
yıldızlara boş bakıp gözlerini çeviren,
ıslanmamak için yağmurdan kaçan,
güneşi sadece zor bir gün olarak gören,
yaşamın kendisini değil,
boşluğu seven insanlar yaşar sadece.
birileri var ki;
yıldızları görüp onlarla hayal kuran,
yağmuru görüp onlara doğru koşturan,
güneşi görüp yüzünde gülümseme oluşturan,
gündüzden çok, geceyi seven insanlar.
…
bunların dillerinde tek bir söz vardır,
sevgilileriyle, dostlarıyla, arkadaşlarıyla paylaştıkları..
…
çalacak kapı yok bizde sevgili,
kapı vardır,
açar ve girersin..