içimizdeki sevgi bir bardak su gibi..
bardak bu kadar boşken taşamazsın çocuk.
içindeki tüm sevgiyi saçamazsın,
uzun zaman önce içinde kurumuş,
sana ait olmayan bir şeyi,
yeniden yerine gelmeden,
taşıramazsın.
..
içerideki sevgi o kadar kurumuş ki,
birkaç su damlası gibi anlarla,
koca bardak doldurmak o kadar zor ki.
hele de bardak sızdırıyorken..
..
“dedi elmas kalpli prens,
saçlarını yağmurla okşayan gökyüzüne karşı..
gözlerini kapattı, müziğini açtı
ve sözlerine devam etti..”
..
taşmayı bekleyen bardak gibi bekledikçe, dibinde kalan tüm ufak damlaları altından sızdırmaya devam edeceksin, hem de sessizlik içinde, fark etmeden..
..
uyanacaksın gördüğün tüm kâbuslardan, ayakların tutmayacak, basamayacaksın yere, ama hissedemeyişi hissedeceksin en derinden, benliğinin yüzüne vuran gerçekliğiyle.
..
tüm hücrelerinin ardında bir yol keşfedeceksin. aydınlığın karanlığa karışamayacağı akşamlar misali. taşlı, yorgun ve toz bulutlarının ardında bir yola sürükleneceksin.
..
kararsız kalacaksın tüm uykuların ardında, gerçeğe akmaya çabalayan bu yolculuğun en küçük çakıl taşlarına basarak, sessizliğin içine çığ gibi düşeceksin..
..
susacaksın, hiç susmadığın kadar ve hiç susturulamayacağın kadar susacaksın. sessizliğin rüzgârının ardına saklanıp, pelerinine sarılacaksın.. akacaksın geceye ve ardından gündüze..
..
tıpkı küçük bir çocuğun düşlerindeki süper kahramanlar gibi olacaksın.. geceleri yolculuğunun adımlarını atıp, gündüz yorgunluğun ardında mabedine sığınacaksın, yalnızlığın evine..
..
saklandığın tüm kapıların kolları birer birer ellerinde kaldığında, hissedeceksin dokunulmadıkça, bakımı yapılmadıkça, eskiyen her şeyin bir karanlık yanı olduğunu..
..
ve yürüdükçe evin koridorlarında, ayaklarının sessizliği nasıl kirlettiğini göreceksin. bir çığ gibi evin ortasına düşüp, karanlığın kapısına adım atmaktan korkacaksın..
..
ve adımların sonunda, bir bardak göreceksin. içi boş, tozlu ve bir sürü parmak izinin yer aldığı bir bardak..
..
fakat altındaki çatlağı fark ettiğinde, yapıştırınca eskisi gibi işlevi olmayan eşyalar gibi olduğunu anlayacaksın. kırıldıkça, yapıştırılan, kenarları kaynadıkça, zevkine çatlatılan bardaklar gibi..
..
ya da tüm soğukluğun ortasında içine doldurulan sıcaklığın çatlattığı bardaklar gibi olduğunu göreceksin..
..
ve gördüğünü, anladığı gün; büyüyeceksin..
..
fark edeceksin ki, sende de o çatlaklardan var ve sızdırıyorsun..
..
üşüdükçe, ısınmayı bekleyen çocukların elleri gibi, bu elmasın hikâyesi.
..
çok kırgın, çok yorgun, fakat içindeki tüm sızıntılara rağmen, nasıl kapatacağının yolunu aramayı amaç edinmiş bir yolcunun hikâyesi bu..
..
ardı çok, anlamı yok olan bir hikâye, bu.
Yorumlar
“damla” için 3 yanıt
yapayalnızlığın tanımıdır bu, belki biraz sevgisizliğin belki de sevgisini verecek kişiyi bulamayanın hikâyesidir bu.
tam olarak finali o, cidden.
bayağı başarılı hocam. ellerinize, beyninize sağlık.